Londra'dan İzlanda'ya Nasıl Gidilir? İzlanda'da Ne Yenir, Nerelere Gidilir? Turla Gitmek İyi mi, Kötü mü?
Dünya haritasına bakınca İzlanda'nın kendini soyutlamış, o başına buyruk hali beni yıllardır en çok heyecanladıran şeydi. İzlediğim videolarda, gördüğüm fotoğraflarda sanki başka bir gezegenmiş gibi bir his uyandırıyordu bende. Sen de böyle hissediyorsan İzlanda'yı görme vaktin gelmiş demektir. Daha önce hiç gitmediğim, başkentinin adını bile doğru düzgün telaffuz edemediğim bir yeri bu kısacık sürede en verimli şekilde nasıl gezebilirim diye çok araştırma yaptım ve sonunda bir çözümü British Airways'te buldum. Aldığım pakete uçak biletleri, turlar, tüm transferler ve konaklama dahildi. İzlanda'yı daha önce hiç görmediysen ve ziyaret etmek için sadece 3-4 gününü ayırabiliyorsan bu planı sana detaylarıyla anlatmam lazım çünkü ben çok memnun kaldım ve unutulmaz anılarla ayrıldım oradan. Bir turum iptal edildi mesela, yine de keyfimi kaçıramadı bu durum:) Detayları aşağıda okursun ama öncesinde Londra'dan nasıl vize aldığımla konuya giriş yapmalıyım.
İzlanda İçin Vize Başvurusu : VFS Global
İzlanda'ya gitmeye karar verdin, harika haber! Schengen vizen var mı peki? Çünkü buraya Schengen vizesiyle giriş yapabiliyorsun ve eğer Londra'da yaşıyorsan aracı bir kurum üzerinden tüm başvurularını yapmalısın. Buradaki sıkıntı şu; randevu bulamıyorsun. Eğer gidiş tarihlerini belirlediysen öncelikle VFS Global üzerinden başvuru formunu doldurman gerekecek. Sonra sabah-akşam, mümkünse saat başı sitelerine girip boş slot bulmaya çalışmalısın :) Genelde hep "not available" diyor ama gün içinde belli anlarda müsaitlik verebiliyor.
Randevunu aldıysan hiç vakit kaybetmeden evrak toplama sürecine başlasan iyi olur. Türkiyedeki vize başvuru sürecinden farklı değil. Banka dökümü, çalışıyorsan iş yerinden alacağın çalışma belgesi, bordro, seyahat tarihlerini kanıtlayan uçuş ve konaklama detayları gibi klasik evrak işi işte. Vize harcını randevu gününde orada ödeyebilirsin. Ek olarak VFS Global'e aracı kurum olduklarından dolayı yaklaşık 36 pound gibi ekstra bir servis ücreti ödüyorsun. Ayrıca randevu saatimizden iki saat sonra görüşmeye girebildik çünkü diğer ülkelerin de aracılığını yapıyorlar ve kalabalık oluyor. Durum böyle.
Neyseki vizem beş günde geldi. Daha önceki turist vizelerim gibi "en az altı ay, hatta bir yıl çıkar herhalde..." diye düşünmüştüm ama yanılmışım:) Sağ olsunlar bir haftalık vize vermişler! Aldığım en kısa tarihli vize olarak tarihe geçse de red gelmedi diye buruk bir sevinç yaşadım. (Bu vizeyle başka Avrupa ülkelerini görme hayali suya düştü tabi)
Uçuş, Konaklama, Tur ve Transfer Bilgileri
Uçak bileti, otel, tur ve transferi British Airways üzerinden çok hızlı bir şekilde ayarladım, tüm ödemeleri vize başvurusundan önce yapmıştım ve bu belgelerle vize görüşmesine gitmiştim zaten. Eğer red gelseydi paranın büyük bir kısmını geri alabilecektim, yanacak tutarı göze almıştım diyebilirim.
Seyahat tarihlerim 13-16 ekim arasındaydı. Eylül, ekim ve kasım ayları İzlanda'nın en uygun fiyatlarını görebileceğimiz zamanlar diye biliyorum. Turistler genelde "hava çok soğuk olmasın, donmadan gezelim" diye yaz aylarında gelmeyi tercih ediyormuş, e haliyle her yer çok kalabalık oluyormuş. Böyle kalabalık tatilleri hiç sevmem, benim için ızdırap olur. Ne kadar az insan varsa, o kadar bana aittir o şehir. Hem de bu aylarda gitmeyi tercih edersen, kuzey ışıklarını görme ihtimalin de çok yüksek! Sırf bu yüzden bile üşümeyi göze alabilirsin. Kaldı ki kışın dondurucu soğukları daha başlamamış oluyor.
Şu linkten tüm rezervasyonları oluşturdum. Burada uçuş + otel seçeneğiyle ilerlemen gerekiyor yoksa seni direkt uçak bileti sayfasına atar. Seçeceğin tarihlere uygunluk veren uçuş otomatik atanıyor, sonra otel alternatiflerini veriyor. Oteli de seçtikten sonra "Add experience" seçeceğinden katılmak istediğin turları paketine ekleyebilirsin. Biz her güne bir tur olacak şekilde Kuzey Işıkları, Golden Circle ve Whale Watching turlarını seçtik.
Uçuş ve Transfer
Uçağımız sabah 7:45'te Heathrow'dan kalktığı için biz 4:30'da evden çıktık. Uber ile gitmeyi tercih ettik çünkü otopark ücretleri çok yüksek kalıyor. Heathrow Birleşik Kralık'ın en büyük ve trafiği en yoğun olan hava alanı olduğu için toplu taşıma ile gelmek de çok kolay. Piccadilly Line ile direkt gelebiliyorsun.
Bagajları teslim ettikten sonra uçuşumuzu bekledik. Uçakta yemek niyetine cips ve su dağıtıyorlar. Bu biraz üzdü tabi, o yüzden sen yola çıkmadan kahvaltını mutlaka yap. Öğle yemeği için indiğinde güzel bir önerim olacak;)
Yaklaşık üç saatlik yolculuk sonrası uçağımız rötarsız bir şekilde indi, Keflavik hava alanından çıktık ve hemen çıkıştaki Grayline şirketinin turuncu transfer araçlarına bindik. Transfer için tüm ödemeleri British Airways üzerinden yapmıştık zaten, sadece ödeme yaptığına dair mailine gelen onay belgelerinin çıktılarını yanına almayı unutma. Onları kontrol ediyorlar. Yaklaşık 40 dakikada Reykjavik Terminal'e ulaştık. (Terminalden önce bir durakta daha duruyor ama sen onda inmiyorsun) Terminalden otele gitmek için küçük shuttle aracına binmek gerekiyor. Kaldığımız Grandi Otel için ineceğimiz durak numarası 15'miş. 15. durağa götüren shuttle aracını bulduk ve sadece beş dakikalık bir yolculuğun ardından 15. durakta indik. Bu durak aynı zamanda Old Harbour denilen limanda yer alıyor. İndiğimiz yerden yine yaklaşık beş dakikalık bir yürüme ile otelimize ulaştık.
Konaklama
Konaklama kısmını tamamen şansa bıraktım. Yorumlar güzeldi, konumu da merkezde olunca Center Hotels çatısı altındaki Grandi oteli tercih ettim. 4 yıldızlı bir otel burası ama zaten tüm gün dışarda olurum, yatmadan yatmaya otele gelirim diye süper lüks bir otel olmasına gerek duymadım. İyi ki böyle olmuş. Otelimiz gerçekten beklentimi fazlasıyla karşıladı.❤️
Kahvaltıda alışkın olduğumuz boydan boya bir açık büfe bekleme ama çıkan her şey çok lezzetli. Odaları biraz minik (bence yeterli), dekorasyonu çok tatlı ve en önemlisi tertemiz, yeni bir otel. Bir de otelin içinde şık bir restoran var, akşam yemeği için değerlendirebilirsin. Resepsiyondan tüm transferlerimiz için ilgili numarayı arayarak teyit etmelerini istedik. (Numara sana gelen onay mailinde yazıyor, telefonla aratıp teyit etme kısmını atlama sonra seni almayı unutmasınlar)
Dönüşte kahvaltı saatinden çok daha erken check-out yapmamız gerekiyordu, erken ayrılanlar için bile kahve ile kruvasan dağıtıyorlar. Bunu yapmak zorunda değiller ama güzel bir jest. Giderken bile seni düşünüyoruz demenin somut hali bence. Bir de odamızın manzarası hayalimdeki Reykjavik manzarasıydı. En üst katta kaldığımız için de çok şanslıydık.
Otele giriş yapar yapmaz üstümüzü değiştirdik, hava ilk gün beş dereceydi ama hissedilen çok daha soğuk çünkü çok rüzgar vardı. Bu rüzgarın ilerleyen günlerde başımıza iş açacağı çok belliydi tabi! O konuya sonra geleceğim. Kıyafet konusunda dersimi iyi çalışmıştım. Termal içlikler, en kalın montlar, su geçirmez botlar giyildi, çoraplar ikişer kat çıkıldı. Zaten giyinmek ayrı bir aktivite, dakikalarca üst üste giyiniyorsun, sonra çıkarması ayrı bir seremoni :) İzlanda için kıyafet alışverişi yapacaksan sana birkaç parça önerim olacak:
Kesinlikle dokunmatik özellikli eldiven almalısın. Hava o kadar soğuk ki eldiveni tak-çıkar yapman keyif kaçırır. Aldığım bu eldivenler hayat kurtarıcı oldu. Telefon ekranını rahatça kullanabildim.
Özellikle Golden Circle gibi turlara katılacaksan ıslanma riskin çok yüksek. Bu pantolonlar rüzgar da geçirmiyor, tayt üstüne giyince hiç üşümedim.
Aldığım hiking botları hem çok hafifti hem de su geçirmez özelliği vardı. Bir de saatlerce yürümeme rağmen çok rahattı.
Son olarak ultra hafif şişme yelekler en iyi arkadaşın oluyor. Bunlar mont içine çok rahat giyiliyor, hem az yer kaplıyor hem de inanılmaz sıcak tutuyor. Bendekiyle tüm kışı geçiriyorum.
Priz konusunda Avrupa prizi kullandıklarını unutma. İngiltere'den gidiyorsan yanına EU dönüştürücü almalısın, havaalanında satılıyor.
İzlanda'da hiç nakit para kullanmadık. Kredi kartıyla tüm ödemeleri yapabiliyorsun. Aklıma gelen ufak tefek notlar bunlar.
Reykjavik Şehir Turu - Yiyelim Gezelim
Akşam için planladığımız Kuzey Işıkları Gemi Turu'na kadar yaklaşık altı saatlik bir boşluğumuz vardı. Biz de şehri keşfedelim dedik. Odada hemen üstümüzü değiştirdik, eşyalarımızı bıraktık ve Old Harbour'a yürüdük. Limandaki Seabaron adlı salaş bir balık restoranından birer tane Istakoz Çorbası (Lobster Soup) aldık. Yanına taptaze ekmek de veriyorlar. Hava güneşli olduğu için paket yaptırıp iskelede açık havada yiyerek karşıdaki karlı dağların ve denizin keyfini çıkaralım dedik. Manzara ve çorba mükemmel geldi. Reykjavik'te ne yenir, ne içilir baya araştırma yapıp gitmiştim ve burası Tripadvisor'da övüldüğü kadar varmış. Türk lirasına çevirecek olursak yaklaşık 250 TL'ye denk geliyor. Çorbada öyle baskın bir koku yok. Kremalı domates çorbasıyla balık çorbasının karışımı gibi düşünebilirsin. İzlanda'ya gelmişken deniz ürünlerinin tadını çıkarmaya bak. Dünyadaki birinci sınıf balıklar buradan çıkıyormuş. Bu yüzden ülke ekonomisi büyük çoğunlukla balıkçılığa dayanıyor.
Karnımız doyunca limandan görünen ve şehrin ödüllü yapılarından biri olan Harpa'ya doğru yürümeye karar verdik. Harpa, konferans merkezi ve konser alanı olarak kullanılıyor. Dış cephesi kristal camlarla kaplı bu mekan hem estetik hem de teknik açıdan mükemmel bir tasarıma sahip. Sense 8 ve Black Mirror gibi Netflix dizilerinin bazı sahneleri burada çekilmiş.
Buradan çıkınca gökkuşağı caddesinden ünlü kiliseye ulaşıyorsun. Zaten Reykjavik'te taksiye ya da otobüse hiç binmedik. Her yer birbirine yürüme mesafesinde!
73 metre yüksekliğindeki Hallgrímskirkja (Hallgrímur'un Kilisesi anlamına geliyor), 1945 yılında yapılmış ve tamamlanması tam 40 yıl sürmüş. Şekli roket gibi görünse de İzlanda'nın coğrafyasından, volkanik dağlarından ve buzullarından ilham alınarak yapılmış. Bu görkemli kilisenin çanları her 15 dakikada bir çalıyor ve şehrin her yerinden çok rahat görünebiliyor. Hallgrímur Pétursson, 17. yüzyılda İzlanda'da yaşamış ünlü bir şair ve aynı zamanda çok sevilen bir rahipmiş. Bu yüzden kiliseye onun adı verilmiş.
Kilisenin tam önünde İzlanda’lı kaşif Leif Erikson'un heykeli var. Kuzey Amerika'yı ziyaret eden ilk Avrupalı olarak biliniyor.
Kilisenin hemen arkasında Einar Jónsson Sculpture Garden adında bir heykel bahçesi var. Bu bahçeye giriş ücretsiz ve heykellerin hepsi birbirinden güzel, birbirinden anlamlı.
Şehirde sokak sanatı oldukça yaygın. Birçok binanın duvarında çeşitli renk ve desenlerde resimler görmek mümkün. Beni en çok etkileyen ise sanırım üstündeki nottan dolayı aşağıdaki çalışma oldu. “ İnsan olarak işimiz güzel anları biriktirmek değil mi?”
İzlanda'da balık kadar ünlü bir yiyecek varsa o da hamur tatlıları. Özellikle baharatlı hamur tatlıları çok lezzetli. Braud & co şehrin en ünlü ve bence en güzel fırınlarından biri. Kahve eşliğinde tarçınlı tatlı (Cinnamon Roll) çok iyi geldi. Bir kahve ve tatlı fiyatı yaklaşık 130 TL'ye denk geliyor.
Akşam yemeğimizi limanın tam karşısında yer alan Reykjavik Fish Restaurant'ta yedik. Burada kesinlikle Fish & Chips yemeni tavsiye ediyorum. Porsiyonu yaklaşık 350 TL'ye denk geliyor. İngiltere'de de çok meşhur Fish & Chips ama Londra'da yediklerimize hiç benzemiyordu tadı. Balıkta balık kokusu yok bir kere, inanılmaz taze ve nefis. Geleneksel yemeklerinden biri olan beşamel soslu balık yemeği Plokkari'nin de tadına baktık. O da çok lezzetliydi ama iki kişi tek porsiyon söyleyip yanında başka bir yemek yiyebilirsiniz çünkü kremasından dolayı biraz ağır gelebilir. Onun da fiyatı yaklaşık 320 TL.
Son gün gittiğimiz çorbacıyı da mutlaka eklemeliyim. Svarta Kaffid günde iki çeşit çorba çıkaran bir aile işletmesi. Biri etli, biri vejeteryan olarak iki seçenek sunuyorlar. Etlide kuzu, dana ve domuz karışık olduğu için kremalı mantar çorbasından yana tercihimi kullandım, çorbanın tadı efsaneydi. Sunum da ayrı olay zaten, ekmek içinde geliyor. Ekmeğini de yiyorsun tabi. Burada kaldığımız süre boyunca kahvaltılar hariç neredeyse her öğün çorba içtik. Hemdiğer yemeklere göre daha ucuz hem de çok lezzetliydiler. İzlandalıların çorbayı birayla içme kültürleri var bu arada, ilginç bir durum:)
İzlanda Turları
İlk günün akşamı için büyük heyecanla beklediğimiz kuzey ışıkları (diğer adıyla Aurora Borealis) gemi turunu planlamıştık. Bu tur akşam 9'da başlıyor ve gemi ile okyanusa açıldığın için yaklaşık 3-4 saat sürüyor. Liman otele beş dakika yürüme mesafesinde olduğu için herhangi bir transfer aracına falan binmemize gerek kalmadı. (Otelimiz konumuyla da kalpleri fethetti!)
Hayallerimiz gerçek oldu ve kuzey ışıklarına geldiğimiz ilk gün şahit olduk, büyüleyici anlardı! Çıplak gözle ışıkların dansını görmek inanılmazdı. Belki de doğanın sergilediği en iyi performans sanatı bu. Adını mitolojideki şafak tanrıçası Aurora ve kuzey rüzgarı Boreas’tan alıyor. Güneş battıktan sonra gökyüzünde yeşil, pembe, mor ve sarı tonlarında beliren bir doğa fenomeni. Ben telefonla çekim yaptım, o halde çok güzel kareler elde ettim. (iPhone 14 pro Max ile çekimleri gerçekleştirdim) Eğer tripotla profesyonel çekim yapacaksan gemide çekim yapmak ne kadar uygun olur bilmiyorum çünkü gemi sallanıyor ama bence iyi bir tripotla makine sabit kalacaktır.
İkinci gün sabahın ilk ışıklarında Golden Circle ve Blue Lagoon turu için yola çıktık. Bu tur yaklaşık 13 saat sürüyor. Baştan söyleyeyim biraz yorucu bir tur ama İzlanda'nın doğasını yakından görüp ona hayran kalıyorsun. Kesinlikle görmen lazım.
Shuttle aracı bizi yine 15 numaralı duraktan turun kalkışından yarım saat önce aldı ve terminale bıraktı. Terminalde tur otobüsüne bindik. Bu şehirde her yerde internet var ve genelde şifresiz. Otobüslerde de internet, şarj için usb girişi gibi birçok seçenek var. Tur rehberimiz de çok iyiydi, bize İzlanda hakkında faydalı bilgiler verdi.
İlk durağımız Reykjavik'in doğusundaki UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Thingvellir Milli Parkı oldu. Dünyanın en eski parlementosunun yer aldığı bu park ayrıca İzlanda’nın en büyük gölünü barındırıyor. Park Kuzey Amerika ve Avrasya tektonik plakaları arasındaki bir vadi aslında ve baş döndürücü manzaralara sahip.
Parktan sonra Gullfoss'a (Altın Şelale) uğradık. Görüntüsü muhteşem ama hava çok soğuk olduğu için yerde buzlanmalar var. Burada çok dikkatli yürümeni tavsiye ederim.
Buradan Geysir denilen sıcak su kaynaklarının olduğu yere gittik. Yerdeki suların kaynamasını gördükçe hayrete düşüyorsun. Sulara sakın dokunmaya çalışma, yanarsın :) Asıl ilginç tarafı ise ismi Strokkur olan kaynak yaklaşık beş dakikada bir içindeki suyu dışarı püskürtüyor. Herkes etrafına toplanmış suyu püskürtmesini bekliyor. Unutulmaz bir deneyim!
Turu harika bir şekilde planlamışlar çünkü son lokasyon Blue Lagoon oldu. Buraya gün batımına yakın saatlerde vardık. Biz turla geldiğimiz için direkt içeri girebildik ancak kendin gelmeyi düşünüyorsan önceden rezervasyon yaptırman gerekiyor.
Blue Lagoon yerin iki bin metre altından gelen jeotermal suların oluşturduğu doğal bir alan. Lagun toplamda dokuz milyon litre su içeriyormuş ve suyun sıcaklığı 38-40 derece arasında oluyor. O buz gibi havadan sıcacık suya girmenin mutluluğu inanılmazdı. Lagunun bar kısmında hem içecek hem de maske dağıtılıyor, bunlar da ödenilen fiyata dahil. O maskelerden mutlaka cildine sür, bir gün sonra yüzüne sanki filtre uygulanmış gibi olacak. Pürüzsüzlüğün tadını çıkart :) Bir saatlik keyfin ardından tur yorgunluğundan ve sıcak suyun verdiği rahatlama hissinden gözlerimiz kapanarak otele döndük.
Son gün balinaları izlemek için gemi turumuz vardı ama hava o kadar rüzgarlıydı ki ne yazık ki tur iptal oldu. Zaten daha sabah uyandığımda iptal olmasını bekliyordum çünkü okyanus çok dalgalıydı, rüzgar çok sertti. British Airways ile turumuz iptal olduğu için hemen iletişime geçtik ve ücreti bize geri yatıracaklarını söylediler. Boşa çıkan günü biz de şehri keşfetmek için değerlendirdik. Hediyelik eşyalar aldık, değişik lezzetlerin tadına baktık. Sakin ve huzurlu bir günle 72 saati doldurduk. İzlanda ile ilk tanışmamız mükemmeldi. Arayı çok açmadan yine görüşmek üzere şimdilik vedalaştık.
Not: Bu bir iş birliği değildir, sadece kendi tecrübelerimi paylaştım.
Comments